13 Kasım 2016 Pazar

Sosyal Medyanın Yarattığı Kitap Okuyamama Sorunu

Belki de günümüzün en büyük sorunlarından biriyle artık yüzleşmemiz gerektiği kanaatindeyim: "kitap okuyamamak"

Tabii ki burada bahsetmek istediğim temel sorun okumamak değil okuyamamaktır. 

Twitter, snapchat vs. sosyal medya araçlarının temel prensibi bizi başkalarına karşı iletişim haline sokma çabasıdır. Düşündüğünüz bir şey anında 140 karaktere sığdırılıp twitterda tweet şeklinde yer bulmak zorunda. Veya snapchatten bahsetmek gerekirse yaşadığınız o an ertesi gün artık hiçbir şey ifade etmiyor. Çünkü insanlar sizin dünkü fotoğraflarınızı ya da videolarınızı merak etmiyor. Tek yapmanız gereken, "an"ı paylaşmak. "An"ı paylaşırken de başkalarının o "an"ından haberdar olmak zorundayız. Devamlı olarak iletişimin zorunluluğu içerisindeyiz.

Twitter düşüncelerinizi uzun uzun yazmanızı istemiyor sizden, 140 karakter yeter çünkü insanların düşüncelerinize ayıracak vakitleri yok.
Snapchat şu an ne yaptığınızı paylaşmanızı istiyor çünkü dün ne yaptığınız kimsenin umurunda değil. 

Tamamen bizler diğerlerini umursamayan ve kendini tatmin etmeye odaklı bir mekanizmanın bağımlılarıyız.

Ne düşündüğünüzü ne yaptığınızı ve nerede olduğunuzu insanlarla "anında" paylaşabilirsiniz. Sosyal medyayı besleyen ve ayakta tutan da zaten budur. Fakat bununla beraber inanılmaz bir bilgi akışı var ve sosyal medyadan ne kadar uzak olursanız siz de o kadar bilgiden uzak kalacaksınız. Bu gözle bakılacak olursa eğer sosyal medya çağı yakalamak noktasında çok önemli bir yere sahip. Fakat sosyal medyanın bahsettiğimin dışında kullanımının doğurduğu en büyük sonuç kitap okuyamamaktır.

Anlık fotoğraflar, anlık yer bildirimleri, anlık eğlenceler, anlık hayatlar, 140 karakterlik tweetler... 

Bir bakmışsınız ki anı paylaşmak dışında bir şey yapamaz olmuşsunuz. Bahsettiğim şey bunlardan ibaret. Kitap okuyamamak sosyal medyanın bize dayattığı anı yaşamak yerine anı paylaşmaktan ibarettir. Kitap okumak durağan, yavaş bir aktivitedir. Binlerce kelime ve binlerce fikirden oluşur. Okuması da emek gerektirir. Sosyal medyadaki yapmacık hayatların dışında, bir o kadar da gerçekçi kurgulanmış kesitler sunar bizlere. Bırakın sosyal medyadaki yapmacık tavırlarınızı artık. Çünkü masallar bile (!) sizden daha gerçekçi.

2 Kasım 2016 Çarşamba

"Korkma Ben Varım!" Kitap Özeti ve İncelemesi

Bu blogda kitap özeti paylaşmayı düşünmüyordum fakat bu özet, blog için bir istisna olsun istedim. ☺

Kitabın hikayesinden öte beni en çok etkileyen şeylerden birisi Murat Menteş'in üslubu oldu. Sıradan bir yazarın üslubuna sahip olmadığı, ilk satırlarda başlayan savaş sahnesi betimlemeleriyle açığa çıkıyor . Sırtından vurulan bir adamı anlatırken "sırtından vurulan bir penguen, nar taneleri saçarak infilak ediyor!" şeklinde tasvirlerle kitabı zenginleştiriyor. Kitabın bu şekildeki anlatım tarzı alışık olmadığımız türden olsa da kitapta yazarın bu anlatımının hiç sırıtmadığını da görüyoruz. Karakterlerin her biri özgün hikayeler ve ilginç isimler taşıyor. Bu sebeplerle kitabın yazarı beni diğer kitaplarını en kısa zamanda okumam konusunda fazlasıyla teşvik etti.

--- spoiler ---
İlk bölüm kitap Gönül İşleri Bakanlığı'nda çalışan aynı zamanda dövüş ustası da olan Fu'yu betimleyerek başlıyor. Fu karakterinin ilginç bir özelliği olarak çin atasözlerini çok fazla ve çok doğru yerlerde kullandığını söyleyebiliriz.

Kitabın diğer önemli karakterinden biri de Gıcırbey:
Gıcırbey "bildiğim bir şey varsa..." şeklinde sürekli aforizmalarla konuşan bir karakter. Bu karakter başkalarından intikam alarak para kazanan zayıf ve mülayim bir adam. Hikayenin eskiye atıfta bulunan bir bölümünde Gıcırbey ve Fu'nun tanışıklığının ortaokul sıralarında başladığını görüyoruz. Fu'nun intikam almak istediği kişi olan "Hayati Tehlike" için, Fu ve Gıcırbey telefon görüşmesi yaparlar. Hikaye, Hayati Tehlike'nin Gıcırbey'i öldüreceğini anlayan Fu'nun bu durumu Gıcırbey'e haber vermesi ve Fu'yla Gıcırbey'in ortak olmalarıyla devam ediyor. Kitabın ilginçleşmeye başladığı noktalardan birisi de Gıcırbey'in ve Hayati'nin aynı kızdan, Şebnem'den hoşlanmalarıdır.

Hayati gangsterdir. Şebnem'in babasının polis olduğunu bildiği için de Şebnem'e kendisini padişah yorganları satısıcısı Enver Paşa olarak tanıtır ve Şebnem'le yakınlık kurar. Kitap Şebnem ve Enver'in samimiyetini anlatırken işler yavaş yavaş kızışır ve silahların ve mermilerin havada uçuştuğu bölümler başlar. En sonunda Hayati ve Şebnem mutlu şekilde hayatlarına devam ederken kitaptaki diğer karakterlerin hepsi ölür.
--- spoiler ---


Kitaptaki anlatımın farklı boyutlarını anlamak adına karakterlerin hayatlarından biraz daha örnek verebiliriz. Gıcırbey'in yüz yıldır yaşayan papağanıyla olan hikayesini anlamamız adına hikaye bir süreliğine papağının gözünden akmaya başlıyor. Hikayenin Gıcırbey'in babasından bahsettiği bölümde ise ayakkabıcı olan babası yaklaşık 5 sayfa kadar ayakkabının tarihi ve yapım aşamalarıyla ilgili bilgiler veriyor. Diğer karakterlerden Şebnem, tarih öğretmeni olduğu için kitaptaki Şebnem'e ayrılan her bölümde tarihte o ay ve güne tekabül eden önemli olayların Şebnem tarafından anlatılmasıyla başlıyor.. 

Kitapta bitmek bilmeyen karakterler arası bir geçiş var fakat kitabın mükemmel kurgusu hikayenin akışını hiç bozmuyor. Karakterler üzerine yazarın detaylıca yoğunlaştığı ve anlatımı nasıl zenginleştireceği konusunda fazlaca kafa yorduğu da gayet açık. Bu yönleriyle değerlendirecek olursak yazarın kurgusu, karakter analizleri ve üslubu yönünden benim çok beğendiğim bir kitap oldu. Hala daha okumamış olan var ise okumadığınız için çok şanslısınız çünkü önünüzde çok kısa zamanda keyifle okuyacağınız bir kitap var!