3 Ocak 2017 Salı

Yazı Yazmak (Felsefi Örneklerle)

Yazı yazmak, düşünülen şeyi yazıyla somut bir şekilde aktarmaktır.

Pythagoras'ın yaşadığı 6.YY Yunan dünyasında sayılar 1, 2, 3... diye yazılmıyor her bir rakam nokta ile gösteriliyordu. (., .., ...) gibi. Aslında rakamların hangi sembol ile gösterildiğinin pek bir önemi yok. Zihnin yansımasını somutlaştırmanın tek yolu bir şekile anlam atfedip kağıda dökmektir. Bu da yazıyla mümkün olur.

Çocukların matematiği öğrenme aşamaları dikkatinizi çekmiştir. İlkokula yeni başlamış bir çocuğa sayı saymayı veya çarpma bölmeyi öğretmek için yapmanız gereken şey somut verilere dayanarak öğretmek olacaktır. Abaküsler, sayı sayma bilyeleri, ve eller... Çocuklar ve yaşı ilerlemiş fakat matematikle arası pek de iyi olmayanlar matematiksel işlemleri yaparken parmaklarıyla sayarlar. Aslında bütün bunlar bizim soyutsal olanı somuta indirgeme isteğimizden kaynaklanıyor. Bundandır ki 4 işlemli bir çarpmayı ancak kağıda dökerek yapıyoruz. Kağıda yazarak öğreniyoruz.

Öğrenebildiğimiz tarih, yazılan en eski yazılara ulaşabildiğimiz kadardır. Tarih, aynı zamanda da yazıyı yazanın anlaşılabildiği kadardır. Gılgamış destanının bir bölümünün eksik kısmı bulunamadığı için destanı maalesef tam olarak bilemiyoruz. Fakat bu destan zamanında yazıya dökülmeseydi Gılgamış kralından, en eski tufan mitosu kayıtlarından, tarihin en eski yazısından haberimiz olmayacaktı. Yazı, kaybolmadığı takdirde o anı ölümsüz kılar. 

Yazı yazmak diğer nesillere fikirleri aktarmanın en kolay yolu. Fakat yazı yazmayı zorlaştıran bir şey var, şarkı dinlemek. Eğer bir şey üzerine düşünüyor, yazıyor, çalışıyorsanız bu durumda arka plandaki şarkıyı kapamalısınız çünkü yapılan araştırmalar sessiz ortamla kıyaslandığında dinlediğiniz müziğin odaklanmanızda olumsuz yönde etkisi olduğunu gösteriyor.

Yazıyla ilgili farklı bir anekdot olarak da Sokrates'i örnek vermek istiyorum.

Sokrates düşündüklerini yazıya aktarmanın doğru olmadığını düşünen bir filozoftu. Çünkü düşündüklerini yazarsa diğerlerinin Sokrates'in düşündüklerini düşünmelerine gerek kalmayacaktı. Bunun iki farklı yöne çekilebilecek güzel bir düşünce olduğu kanaatindeyim. Bir fikre dair yazı veya kaynak yoksa kaynak sizsinizdir. Böyle bir durumda kaynağa erişemeyen biri o düşünceye dair kaynak olmak için çabalayacaktır. Fakat yazılı bir kaynak varsa elinizde okuduğunuz düşünceyi yazarın anladığı kadar anlamak durumundasınızdır. Gorgias, "...bilsek de aktaramayız." dediği düşüncesinde bilmenin, aktarmanın güçlüğünden bahseder. Herhangi bir romanın yazarı kafasında canlandırdığı masayı betimlediği zaman kimsenin zihninde yazarın düşlediği masa canlanmayacaktır. Çünkü Gorgias haklıdır. Bildiğimizi aktarmak bir hayli güçtür.

Sofistler şüphecilerdir ve dünyayı gezerek hitabet dersleri verirler. Ünlü sofistlerden olan Gorgias "...aktaramayız" derken aslında bilginin imkansızlığından bahsediyordu. Bütün filozoflar Gorgias'ın imkansız olarak gördüğü bu bilginin peşinden koştular. Bilgi sofistlerin yaptıkları gibi gezerek elde edilmez. Soru sorup cevabını aramadan bilge olunmaz. Okumanın beraberinde bilgiyi getirdiği gibi yazmak da insanı bilge yapar. Kim bilir, Thales'ten önce nice bilgeler vardı da yazılarına ulaşılamadığı için bilge değil gölge oldular...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder